![]()
Nuri ERCAN
nurihatem@gmail.com
Muhammed Cöneli
19/07/2025
Bir gün öncesinden aracını mutat yerine park etmiş; erken saatlerde kamyonlardaki karpuzun, kavunun, patlıcanın görücüye sunulması için çadırlarını itina ile açmakta olan pazarcı esnafının heyecanına şahit olmak mutluluk vericidir. Köylüler doğal olarak erkencidir. Zaten genellikle bir kasa salatalık, bir kasa domates, biraz yeşil biber, biraz taze fasulyeden oluşan ürün, pazarcı esnafından daha erken sergiye konulur. Çünkü yerli sebzeler erken saatlerde alıcı bulur. Aksaray’a has yerli salatalığın, çanak domatesin tutkunları vardır. Tutku fedakârlık ister. Öğleden sonrasına kalınırsa taze sebze bulmak zorlaşır. Erkenden gelip alışveriş yapmak bu bakımdan önemlidir. Sabahın erken saatlerinde tezgâhların önü sulanmıştır. Yerin ve suyun ürettiği hafif serinlik de insanı kendisine çeker. Kalabalık henüz oluşmamıştır. Pazarcılar insanların dikkatini çekmeye başlamamıştır. Pazarda bağırış çağırış duyulmaz. Tezgâh aralarında sükûnet hâkimdir. Sükûnet insana bir başka huzur verir. Yine bir cumartesi günü erken vakitte Cumartesi Pazarı’nda alacağım meyve ve sebzeleri taşıyacak bir el arabacısı arıyordum. Son zamanlarda Afganlı ve Aksaray’ın yerlisi, el arabasıyla eşya taşıyan çocuklar pazardan çekildiler sanki. Nedendir, bilemedim. Çocukların yerini en genci elli, elli beşinde; yetmiş seksen yaşlarında ihtiyar Afgan arabacılar aldı. Sağa sola bakındım. Her zaman vızır vızır yakınımdan geçen arabacılar yok bugün. Sanki kıtlık girdi. Biraz bekledim. Bir ara aldığım eşya poşetlerini kendim taşıyayım dedim. Sonra vazgeçtim. Derken bir daha etrafa bakındım. Hah, işte! Sağ taraftan bir arabacı geliyor. Yaklaştı, iyice yaklaştı. Kalabalığın içinde, uzun boylu, yüzü çizgilerle örülü, saçları ve sakalı erkenden ağarmış bir adamdı gelen. Elleri el arabasının kulpuna yapışıktı. Arabaya sonradan iliştirilmiş iki küçük tekerlek olduğundan, arabayı kaldırmadan hafifçe itmesi yetiyordu. Yaşı altmış beş, yetmiş arasıydı tahminen. Belki de daha aşağı. Dimdik duruşunda bir vakar, bakışlarında tarifsiz bir derinlik vardı. Onu görünce bir anlığına zaman durdu. Hafızam beni aldı, uzaklara –Afganistan’a, yıllar öncesine götürdü. Bu adam... Bu adam sanki tanıdıktı. Gözlerini görünce aklıma Gülbettin Hikmetyar geldi. Ama sonra alnındaki çizgiler, yüzündeki bilgelik, beni Burhaneddin Rabbani’ye yöneltti. İçimde tuhaf bir çatışma başladı: Bu adam hangisine benziyordu? Belki de ikisine birden… Ya da hiçbirine… Belki de kendi ağır hikâyesinin adamıydı. O an, Afgan halkının son iki yüz yılda yaşadıkları film şeridi gibi gözümün önünden geçti. İngiliz işgalleri, iç savaşlar, Sovyet tankları... 1980’lerde daha bir gençken sabah namazlarımda “Afgan kardeşlerimize yardım eyle Allah’ım,” diye dua ettiğim günler geldi aklıma. Şimdi karşımda, mücessem hâle gelmiş duayı neden unuttuk? Sovyetler gitmişti ama barış gelmemişti. Amerika’nın gelişiyle birlikte gelen yeni acılar… Fakirlik, çaresizlik, çocuk yaşta uyuşturucu batağına sürüklenen masumlar… Ve Taliban’ın yükselişi… Afgan halkı, hayat soluğu almadan yaşayan bir halk. Bir halk bu kadar yükü nasıl taşır? Yalnız başına, duasız, desteksiz nasıl çıkar bu cendereden? Gözümde Amerikan askerlerinin ülkeyi terk ettiği gün, uçağa tutunup havada düşen gençler canlandı. O gençler, bir milletin sahte umuda sarılışı ve yere çakılışını temsil ediyordu sanki. Yine canım sıkıldı. Üzüldüm. Bu arada adam yanımdan geçmek üzereydi. İşaretle arabayı durdurmasını istedim. Alışverişe başladık. Satıcının tartıp verdiği sebze ve meyve poşetlerini itinayla arabanın içine diziyordu. Belki de onun hikâyesi, Aksaray pazarına sığacak kadar küçük değildi. Onun hikâyesi, Hindikuş dağlarının gölgesinde başlıyordu belki de… Ama bir türlü: “Kıssatün lâ tentehî” — bitmeyen bir hikâye... Koca mücahit karşımdaydı. Cihat denince ilk akla gelen bir milletin evladı, yürüyen bir heykel gibiydi. Muhammed Cöneli, belki de çamurdan yapılmış evlerin dizildiği bir köyde doğmuştu. Hayat sade ama huzurluydu. Ezan seslerine karışan horoz sesleriyle başlardı günlük telaşe. Tarlasında ekin biçer, dağdan odun indirir, hayvan otlatırdı. Her şey yerli yerindeydi. İki gözü gibi sevdiği bir eşi, avuçlarının içinde büyüttüğü çocukları vardı. Gönlünün derinliklerinde, minarelerden yükselen ezan sesiyle yoğrulmuş bir teslimiyet, bir iman taşıdığı belliydi. Ama sonra, Afgan semalarında gökyüzü kararır gibi oldu. Sovyet uçakları vızıldayarak dağları aştı. Tanklar, çocukların oynadığı toprak yollardan geçmeye başladı. Savaş bir türlü bitmek bilmedi. Çile üstüne çile, dert üstüne dert. Çekilen azap, Cöneli’nin yüzünde bir haritaya dönmüştü sanki. Yorulmasın diye: Beni anlıyordu ama anlatmakta zorlandığı için kendi dilinde bir şeyler söylemekle yetiniyordu. Çok hoşuna gitti teklifim. Güldü. Bu benim de hoşuma gitti. Acaba ilk defa birisi kendisine böyle bir teklif yaptığı için mi mutlu oldu? Yoksa hürmet görme zamanında hürmet göstermek zorunda kaldığı için mi acı acı gülümsedi? Allah bilir. Zorla arabayı elinden aldım. Ben önde, o arkada pazar çıkışına doğru yöneldik. Hizama geldiği vakitler, yüzünde öyle içten, öyle saf bir gülümseme görüyordum ki, gönlümün koca mücahide bağlanmasını engelleyemedim. O gün başlayan dostluk, artık her cumartesi zaruret olmadıkça pazara gitmemi bana telkin ediyor. Yalnız bir arabacı değil o; Afgan milletiyle sessizce kurulan bir duygu köprüsü gibi benim için. Yazar Hakkında Nuri ERCAN |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Traverten Tehlikesi - 19/06/2025 |
Kur’an’ın teklif ettiği insan modeli, Nevşehir’in Peri Bacaları gibidir. Dıştan bakıldığında sade ve yumuşaktır, içindeyse sıcak bir dünya taşır. |
Tîn Peşinde İncir Tadında İki Hikâye - 21/05/2025 |
Gülemedim. İçimden: “Ah Hoca, ah! Sen şakasına unutursan tîni; torunların hepten unutur dîni,” dedim. Önümdeki inciri işaret ettim: — “Tîn” bu! Yani incir, dedim. |
Asıl - 18/04/2025 |
Yol boyunca asıldan işaretler de göreceğiz. Bu, aslın aslını bulmamıza yardımcı olacaktır. Aslın aslına “hakikat” denir. |
İndik Pazara - 17/03/2025 |
İnsan, hayatta pek çok şey elde etmek için ölümüne çabalar; eğitim alır, meslek edinir, mal biriktirir ve geleceğini planlar. Ancak, ecel gelip çattığında, tüm bu birikimler geride kalır. |
Kalabalık Yalnızlık - 21/02/2025 |
Bir köy nüfusunu barındırabilecek kapasiteye sahip apartmanlarda yaşayanlar, bir adım uzaktaki komşusunu tanımıyor. Akıllı kapı zillerimiz, güvenlik kameralarımız var ama komşumuzun ismini bilmiyoruz. |
Sınırsızlık Dini - 28/01/2025 |
Sahte dinlerin daileri vardı. Şimdi bütün herkes, bir başkası için modern sahte din daisi konumunda olabileceğinin farkında olamıyor. |
İnsan Biriktirmek - 21/12/2024 |
Dünya üzerinde biriktirme uzmanı sadece insandır. Diğer varlıklar biriktirmeyi bilmezler. İnsan mal biriktirir, para biriktirir, kin biriktirir, lakin biriktirdiği en hayırlı şey insandır. |
Bilmek Yeter mi? - 16/11/2024 |
Son zamanlarda milletimizde büyük bir karamsarlık gözleniyor. Bunun başlıca sebebi bilmektir. Evet bilmek! Avrupalılara göre bilmek egemen olmaktır. Peki bilmek bizde neden karamsarlığa sebep oluyor? |