03/12/2025

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam fahr-i alem, iki cihan serveri efendimiz üzerine olsun.
Tesirini kaybetmiş günümüz sözlerinden bir nebze uzaklaşarak Rasulullah Efendimiz ve güzide ashabına kulak verelim.
Hz. Peygamber’in namaz hakkındaki hadisleri
Sahabeden birisi Hz. Peygamber’e amellerin en üstününü sordu. Hz. Peygamber,
“Namazdır” dediler.
Adam “Sonra hangisidir?” diye sordu. Hz. Peygamber yine,
“Namazdır” buyurdular. Adam bir kere daha,
“Sonra hangisidir?” dedi. Hz. Peygamber bu kez de,
“Namazdır” karşılığını verdiler. Adamın sorusunu tekrarlaması üzerine Hz. Peygamber
“Allah yolunda cihattır” … buyurdular. [1]
Enes b. Mâlik şöyle diyor: “Ölüm döşeğinde yatmakta olan Hz. Peygamber son nefeslerine kadar bizlere namazı ve ellerimizin altındaki kölelerimizi(n haklarına riayet etmemizi) vasiyet ettiler”.
Ölüm döşeğinde yatmakta olan Hz. Peygamber’in, mübarek göğüslerini hırıltı kaplayıncaya ve dilleri konuşamaz oluncaya kadar bütün vasiyetleri namaz ve köleler üzerineydi.
Hz. Ali şöyle anlatıyor:
Ölüm döşeğinde yatmakta olan Hz. Peygamber benden, kendilerinden sonra ümmetinin dalâlete düşmemesi için bir şeyler yazdırmak üzere yazı malzemesi getirmemi emrettiler. Fakat gidip gelinceye dek son nefeslerini verir korkusuyla
“Ey Allah’ın Rasûlü! Ben sizin söylediklerinizi ezberler ve unutmam” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Sizlere namazı, zekatı ve bir de ellerinizin altındaki köleleri vasiyet ediyorum” buyurdular.[2]
Hz. Peygamber’in son sözleri: “Namazlara dikkat ediniz. Namazlara dikkat ediniz ve köleler hususunda Allah’tan korkunuz!” oldu.[3]
Ebu Osman şöyle anlatıyor:
Selmân-ı Fârisî ile bir ağacın altında oturuyorduk. Bir ara Selman ağacın dallarından birini tutarak yaprakları dökülene kadar salladı. Sonra da bana dönerek; “Ey Osman! Bunu niçin yaptığımı bana sormayacak mısın?” dedi. Bunun üzerine ona, “Peki söyle bakalım bunu niçin yaptın?” dedim. Şöyle buyurdu:
“Bir keresinde Hz. Peygamber’le birlikte aynen bu şekilde bir ağacın altında oturuyorduk. Ağacın dallarından birini tutup yaprakları dökülünceye dek salladıktan sonra “Ey Selman! Bunu niçin yaptığımı bana sormayacak mısın?” buyurdular. O zaman ben de “Ey Allah’ın Rasûlü! Bunu niçin yaptınız?” diye sordum: Şöyle buyurdular:
“Bir müslüman güzelce abdest alıp sonra da beş vakit namazını kılarsa onun günahları işte şu ağacın yaprakları gibi dökülür”. Arkasından da “Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindide) ve gecenin yakın saatlerinde (akşam ve yatsı vakitlerinde) namaz kıl. Doğrusu iyilikler günahları siler. Bu, nasihatten istifade edenlere bir vaaz ve öğüttür” (Hûd: 11/114) âyetini okudular.[4]
Kudâa oğullarından olan Beliyy kabilesine mensup iki adam vardı. Bu ikisi Hz. Peygamber’e gelerek müslüman olmuşlardı. Bunlardan birisi şehit düştü, diğeri ise ondan bir sene sonra eceliyle öldü. Daha sonra Talhâ b. Ubeydillah rüyasında onun, şehit olandan daha önce cennete girdiğini gördü. Sabah olduğunda da gidip bu rüyasını Hz. Peygamber’e anlattı: Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Peki; bu ikincisi kardeşinden sonra bir ay Ramazan orucunu tutup bu bir sene içerisinde de altı bin rekât namaz kılmadı mı?” buyurdular.[5]
Hz Ali şöyle anlatıyor:
Bir gün mescitte Hz. Peygamber’le birlikte oturmuş namazı bekliyorduk. Bu sırada adamın birisi kalkıp “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben bir günah işledim” dedi. Hz. Peygamber ona cevap vermediler. Namaz kılındıktan sonra adam sözlerini bir daha tekrarladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Sen şimdi bizimle birlikte namaz kılmadın mı? Bu namaz için de güzel bir abdest almadın mı?’ diye sordular. Adamın “Evet!” demesi üzerine de
“İşte bu namaz, işlemiş olduğun o günahın kefaretidir.” buyurdular.[6]
Sahabenin namaz hakkındaki görüşleri
Hz. Ebubekir şöyle buyurmuştur: “Namaz, Allah’ın yeryüzündeki emanı ve teminatıdır”.
Ebu’l-Müleyh şöyle diyor: “Hz. Ömer’in minberde “Namaz kılmayanın İslâm’la alakası yoktur” buyurduğunu işittim.[7]
Zeyd b. Sâbit (r.a.) namaz hakkında şunları söylemiştir:
“İnsanın evinde kılmış olduğu namazları, evi için bir nurdur. Kişi namaza kalktığında günahları başının üzerine asılır. Allah Teâlâ onun her yaptığı secdeye karşılık bir günahını affeder”.
Huzeyfe (r.a.) şunları söylüyor:
“Kul güzel bir abdest aldıktan sonra namaza durduğunda Allah Teâlâ yüzüyle ona yönelir ve kul yüzünü çevirmediği veya sağa sola bakmadığı sürece yüzünü ondan çevirmez”.
İbn Ömer (r.a.) namaz hakkında şunları söylemiştir:
“Namaz, tükenmek bilmeyen bir hasene ve sevap kaynağıdır. Bu yüzden de bu hususta bana kim ortak olursa olsun hiç korkum yoktur.”[8]
Abdullah b. Amr şöyle diyor:
“Herhangi bir müslümanın, üzerinde namaz kılmış olduğu bir dağ tepesi veya onun taşlarıyla inşa edilmiş mescit gibi yerler ona “Sen Allah Teâlâ’nın arazilerinden olan benim üzerimde O’nun için namaz kıldın. Ben de Allah’ın huzuruna çıktığın o günde bu hususta sana şahitlik yapacağım” der”.[9]
İbn Mes’ud (r.a.) şöyle söylemiştir:
“İnsan namazda bulunduğu sürece padişahın kapısını çalmaktadır. Padişahın kapısı, çalanlar için mutlaka açılır”.
“İhtiyaçlarınızı farz namazların üzerine yükleyiniz. Çünkü farz namazlar ihtiyaçlarınızın görülmesine vesile olur”.
“Büyük günahlardan korunmak şartıyla, kılınan namazlar, aralarındaki günahlara kefaret olur.”[10]
Selmân-ı Fârisî (r.a.) şunları söylemiştir:
“Kul namaza dûrduğunda hataları başının üzerine asılır. Namaz bitmeden önce de bunların tamamı dağılıp gider. Tıpkı hurmaların hurma ağaçlarından düşüp de sağa sola dağılmaları gibi.”
Tarık b. Şihab şöyle anlatıyor:
Gece ibadetlerini öğrenebilmek için bir gece Selman’ın evinde kaldım. O gecenin sonunda kalkarak bir süre namaz kıldı. Ben onun gece boyunca hiç yatmayıp devamlı ibadet ettiğini zannediyordum. Bunu kendisine söylediğimde o şöyle buyurdu:
“Hakkıyla eda edilen beş vakit namaz ölüm hariç tüm dertlerin devasıdır. İnsanlar akşama üç grup halinde ulaşırlar. Bir grubu vardır ki ne kârda ve ne de zarardadır. İkinci grup insanlar hiç kârı olmayıp tamamen zararda olanlardır. Son grupta bulunanlar ise sadece kârda olan kişilerdir. Halkın gafletini ganimet bilerek gece karanlığında kalkıp sabaha kadar Allah’a ibadet eden kişiler yalnızca kârda olup hiç zarar etmeyenlerdir. Bir kişi de vardır ki halkın gafletini fırsat bilerek günahlara dalar. Böyle kişiler hiç kârları bulunmayıp sadece zarar edenlerdir. Yatsı namazını kıldıktan sonra yatanlarsa ne kâr ve ne de zarar edenlerdir…”[11]
Ebu Musa el-Eş’arî şunları söylemiştir:
“Bizler günah yüklerimizi gitgide ağırlaştırıyoruz. Ancak kıldığımız farz namazlar kendisinden önceki günahların, kefareti olur. Ama daha sonra günah yükümüzü bir daha çoğaltırız. Ondan sonra kılacağımız namaz da onun için kefaret olacaktır.”[12]
Misver b. Mahreme şöyle anlatıyor:
Hz. Ömer yaralandığı zaman yanına girdim. Üstüne bir örtü örtmüşlerdi.
“Nasıl oldu?” diye sordum.
“Gördüğün gibidir” dediler.
“Onu namaz ile ayıltın. Çünkü ona namazdan daha fazla korku veren bir şey yoktur.” dedim. Bunun üzerine halk, “Ey Mü’minlerin Emîri, kalk namaz vakti geçiyor!” dediler. Hz. Ömer,
“Ya Allah” diyerek kalktı ve “Namaz kılmayanın İslâm’da hakkı yoktur.” dedi ve yarasından kanlar aktığı halde abdest alıp, namaza durdu.[13]
Hz. Ömer vurulduğunda zaman zaman bayılıyordu. “Siz onu bu baygınlık halinden ancak namazla uyandırabilirsiniz. Eğer ölmemişse kesinlikle namaz kelimesini işittiği zaman ayılır.” dediler. Bunun üzerine, “Ey Mü’minlerin Emîri! Namaz zamanı!” diye bağırdılar. Hz. Ömer ayılarak; “Namaz mı? Allah’a yemin ederim ki, namaz vakti gelmiş ise, namazı kılmayanın İslâm’da nasibi yoktur!” dedi.[14]
İbn Abbas’ın gözü görmez olduğunda ona bir kişi gelerek; “Eğer sen yedi gün sabreder, namaz kılmaz, sırt üstü durursan, namaz için işaretle iktifa edersen, seni tedavi ederim ve Allah’ın izniyle gözün de şifa bulur.” dedi. İbn Abbas fetva almak için Hz. Âişe ile Ebu Hureyre ve başka sahabilere haber gönderdi. Herkes “acaba bu yedi gün içinde ölürsen nasıl olacaksın, namazı kılmadığın için ne yapacaksın?” dediler ve o da gözünü tedavi ettirmekten vazgeçti.[15]
İbn Abbas şöyle anlatıyor:
“Gözlerim kör olduğunda bana, “Namazı birkaç gün bırakırsan seni tedavi ederiz!” dediler. Ben, “Hayır” dedim. Çünkü Allah’ın Rasûlü:
“Kim namazı terk ederse O’nu kendisine kızdırmış olarak Allah’ın huzuruna gidecektir.” buyurdu.[16]
Adiyy b. Hatim şöyle diyor:
“Herhangi bir namazın vakti geldiğinde kesinlikle onun için tedbirli olurdum. O daha gelmezden önce iştiyakla onu beklerdim.”[17]
Rabbim bizi de namazın hakikatine eren kullarından eylesin. Amin.
[1] Terğib I/203 (İmam Ahmed, Ebu Ya’lâ ve Bezzar, Hz. Osman’ın azatlısı Haris’ten)
[2] Bidâye V/238 (Sırasıyla: Beyhaki’den ve Nesâi ile İbn Mâce’den; İmam Ahmed’den; Hz. Ali’den).
[3] Kenz IV/180 (İmam Ahmed, Buhari, Edeb’de, Ebu Dâvud, İbn Mâce, İbn Cerir, Ebu Ya’lâ ve Beyhaki, Hz. Ali’den).
[4]Terğib I/201 (İmam Ahmed, Nesâi ve Taberâni’den).
[5] Terğib I/208 (İmam Ahmed, Ebu Hüreyre’den. Bu hadisi İbn Mace, İbn Hibban, Sahih’inde ve Beyhaki de Talhâ’dan uzun olarak rivayet etmişlerdir.
[6] Heysemi I/301 (Taberani, Sağir ve Evsat’ında Hâris’ten).
[7] Kenz IV/180 (Sırasıyla: Hakim’den; İbn Sa’d’dan).
[9] Kenz IV/181 (Sırasıyla: İbn Asâkir’den; Abdurrezzak’tan).
[10] Ebu Nuaym, Hilye I/130.
[11] Kenz IV/181 (İbn Zenceveyh’ten); Heysemi I/300 (Taberani, Kebir’inde Tarık b. Şihab’dan benzer şekilde).
Yazar Hakkında
Prof. Dr. Adem ÇATAK
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Temel İslam Bilimleri
Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı